Corona Virüs

ve

Yas Süreci


YAS MODELİ KAPSAMINDA SALGIN PSİKOLOJİMİZ

“Bu hissettiğiniz huzursuzluk yastan başka bir şey değildir.”

David Kessler

“Modern” Psikoloji Tarihi, böylesi küresel bir salgına hiç tanık olmadı. Bu yüzden psikoloji ve biz psikologlar, elimizdeki birtakım model ve yaklaşımlarla bu küresel salgını anlamaya, sizlere rehber olmaya çalışıyoruz. Corona Virüsü salgınına yönelik zihnimize takılan; “Başlangıçta neler yaşadık?”, “Halihazırda neler yaşıyoruz?” ve “Yakın gelecekte bizi neler bekliyor?” gibi sorulara yas modeli çerçevesinde doyurucu yanıtlar buluyoruz. Bu çerçevede Harvard Business’te yayımlanan, detaylı künyeyi ve emeği geçenleri yazının sonunda bulabileceğiniz röportajı okumanızı öneririm.


Sağlık ve sevgiyle…


Klinik Psikolog Handan Ergün Hoşrik

İnsanlar şu anda çok fazla şey hissediyor. Bu hislerden bir kısmına yas demek doğru olur mu?

Kessler: Evet, şu anda birtakım farklı yaslar tutuyoruz. Dünyanın değiştiğini hissediyoruz ve değişti de. Bu durumun geçici olduğunu biliyoruz ama öyle hissetmiyoruz. Ayrıca bazı şeylerin artık bambaşka olacağının da farkına varıyoruz. Tıpkı havaalanına gitmenin 11 Eylül’den sonra sonsuza kadar değiştiği gibi, bazı şeyler değişecek ve biz şu anda bu değişimin yaşandığı noktadayız. Normalliğin yitimi, ekonomik hasarlar, fiziksel bağlantının kaybı… Bunlardan etkileniyor, sonucunda da üzülüyor, kederleniyoruz. Hem de kolektif olarak. Bu topluca yas havasına ise hiç alışık değiliz.

Birden fazla yas hissettiğimizi söylemiştiniz.

Evet, aynı zamanda beklentisel yas yaşıyoruz. Beklentisel yas, gelecekte neler olacağına dair belirsizlik yaşadığımız durumlarda ortaya çıkan histir. Bu durumda genellikle ölüme odaklanılır. Birine kötü bir teşhis konduğunda ya da günün birinde bir ebeveynimizi kaybedeceğimizi düşündüğümüzde hissederiz.Beklentisel yas daha çok geleceğin hayal edilmesidir. Bir fırtınanın yaklaştığını görüyor, kötü bir şeyler olacağını biliyoruzdur. Ancak söz konusu olan bir virüs ise bu yas, insanlar için daha karmaşık hale gelir. İlkel zihnimiz kötü bir şeylerin olduğunu biliyor ama onu göremiyor. Bu da güvenlik hissi anlayışımızı bozuyor. Şu anda da bu güvenlik kaybı hissini yaşıyoruz. Genel güvenlik anlayışımızı toplu olarak yitirdiğimizi düşünmüyorum. İnsanlar, bireysel olarak ya da daha küçük gruplar halinde böyle hissediyorlar. Ama hepsi bir araya geldiğinde ortada çok yeni bir durum olduğunu görüyoruz. Hem mikro hem de makro seviyede yas tutuyoruz.

Bireyler bu yasla başa çıkmak için neler yapabilir?

Yasın evrelerini (Kübler-Ross Modeli olarak da bilinen Yasın Evreleri beş aşamadan oluşur. Bu modele göre yas yaşayan kişiler “inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme” olmak üzere beş aşamalı bir süreçten geçerler) anlamak bir başlangıçtır. Ancak yasın evreleri hakkında her konuştuğumda insanlara bu evrelerin doğrusal olmadığını ve belirtilen sıralamada ilerlemeyebileceğini hatırlatıyorum. Bu model bir harita değil, ama bilmediğiniz bir dünya için iskele görevi görebilir. Bu evrelerde, genellikle erken dönemlerde söylediğimiz inkâr var: “Virüs bizi etkilemeyecek.” Öfke var: “Evde kalmama neden oluyor ve aktivitelerimi elimden alıyorsunuz.” Pazarlık var: “Tamam, eğer iki hafta boyunca sosyal mesafe koyarsam her şey daha iyi olacak, değil mi?” Depresyon var: “Bunun ne zaman sona ereceğini bilmiyorum.” Ve son olarak kabullenme var: “Bu olay gerçekleşiyor, nasıl devam edeceğimi keşfetmeliyim.” Tahmin edebileceğiniz gibi kabullenme aşaması gücün olduğu yerdir. Kontrolümüzü kabullenerek sağlayabiliriz. “Ellerimi yıkayabilirim. Güvenli bir mesafede kalabilirim. Dijital ortamda çalışmayı öğrenebilirim” gibi…

Bu salgının özellikle en rahatsız edici yönü açık uçlu olması.

Bu geçici bir durum. Bunu dile getirmek yardımcı oluyor. 10 yıl boyunca bir hastane sisteminde görev yaptım. Bu tür durumlar için eğitim aldım. 1918 grip salgını üzerine çalıştım. Aldığımız önlemler doğru. Bunu tarih de bize söyleyecek. Bu atlatılabilir. Hayatta kalacağız. Şimdi aşırı tepki verme değil, aşırı korunma zamanı.Ayrıca inanıyorum ki bütün bu yaşananlarda bir anlam bulacağız. Elisabeth Kübler-Ross’un ailesi yasın evrelerine bir altıncı evre olarak “Anlam”ı eklememe izin verdi ve bundan onur duydum. Elisabeth ile kabullenme aşamasından sonra ne gelmesi gerektiği üzerine çok konuşmuştuk. Kişisel bir yas dönemini atlattıktan sonra kabullenme evresinde durmak istememiştim. O karanlık saatlerimin bir anlamı olmalıydı. İnanıyorum ki bu zor zamanların sonunda da ışığı bulacağız. İnsanlar şimdiden teknoloji sayesinde bağlantı kurmaya başladılar. Birbirlerinden düşündükleri kadar uzak olmadıklarını görüyorlar. Telefonlarını daha uzun süreli sohbetler için kullanabileceklerini fark ediyorlar. Yürüyüşlerin ne kadar değerli olduğunu anlıyorlar. Bugün ve bütün bunlar sona erdiğinde anlam bulmaya devam edeceğimizi düşünüyorum.

“Beklentisel yas zihnin geleceğe gitmesi ve en kötüyü hayal etmesidir. Kendinizi sakinleştirmek için şimdiki zamana gelmeniz gerekir.”

Yastayken fiziksel bir acı da hissediyoruz. Aynı zamanda düşüncelerimiz birbiriyle yarışıyor. Bunun yoğunluğunu azaltmak ve başa çıkmak için teknikler var mı?

Yeniden beklentisel yasa dönelim. Sağlıksız bir beklentisel yas endişe vericidir ve sizin bahsettiğiniz his de budur. Zihnimiz bize çeşitli görüntüler göstermeye başlar. Ailemizden birilerinin hasta olduğu gibi en kötü senaryoları düşünürüz. Bu, aslında korumacı davranan zihnimizin işidir. Hedefiniz bu görüntüleri görmezden gelmek ya da onları ortadan kaldırmaya çalışmak değildir. Zaten zihniniz de bunu yapmanıza izin vermez ve bunu denemek ya da zorlamak sizin için daha acı verici olabilir. Amacınız düşüncelerinizde dengeyi bulmak olmalıdır. Böyle bir durumda zihninizde en kötü görüntünün şekillendiğini hissettiğinizde iyi şeyler düşünmeye çalışın. Hepimiz biraz hastalanacağız ve dünya devam edecek ama bütün sevdiklerimiz ölmüyor. Hatta belki de kimse ölmeyecek çünkü doğru adımları atıyoruz. Hiçbir senaryo göz ardı edilmemeli ama hiçbiri de diğerine baskın gelmemeli.Beklentisel yas zihnin geleceğe gitmesi ve en kötüyü hayal etmesidir. Kendinizi sakinleştirmek için şimdiki zamana gelmeniz gerekir. Bu tavsiye, meditasyon ya da farkındalık çalışmaları yapanlara tanıdık gelecektir. Ancak pek çok kişi bunun aslında ne kadar basit bir yöntem olduğuna şaşırır. Mesela bulunduğunuz odadaki beş nesneyi sayabilirsiniz. Bir bilgisayar, sandalye, kitap, bir köpeğin fotoğrafı, eski bir kilim ve bir kahve kupası var gibi. Bu kadar kolay. Nefes alın ve içinde bulunduğunuz o anda kafanızda kurduğunuz olaylardan hiç birinin yaşanmadığının farkına varın. Bulunduğunuz anda iyisiniz. Yemeğiniz var. Hasta değilsiniz. Duyularınızı kullanın ve neler algıladığınıza bakın. Masanın sertliğini, battaniyenin yumuşaklığını, burnunuzdan giren havayı hissedin. Bütün bunlar hissettiğiniz acının bir kısmını azaltmaya yarayacaktır.Ayrıca kontrol edemediğiniz şeyleri nasıl akışına bırakacağınızı da düşünebilirsiniz. Komşunuzun ne yaptığı sizin kontrolünüzde değildir. Sizin kontrolünüzde olan şey ise onlardan yaklaşık 2 metre uzak durmak ve ellerinizi yıkamaktır. Bunlara odaklanın.Son olarak, bu dönem merhamet biriktirmek için de iyi bir zamandır. Herkesin korku ve yas seviyesi ile bunları nasıl yansıttığı farklı olacaktır. Geçen gün bir iş arkadaşım bana biraz kırıcı davrandı. Ben de şöyle düşündüm: “Bu insan normalde böyle değildir, bu da onun başa çıkma yöntemi. Onun korku ve endişesini anlıyorum.” Yani sabırlı olun. Karışınızdaki kişinin o an için nasıl davrandığını değil, çoğunlukla nasıl olduğunu düşünün

Bütün bu yazılanları okumasına rağmen yasla boğuşan birine ne demek istersiniz?

Denemeye devam edin. Bunu bir yas olarak adlandırmanın gücünü fark edin. Bu, içimizde neler olduğunu hissetmemize yardımcı olur. Son haftalarda bana, “İş arkadaşlarıma zor zamanlar geçirdiğimi söylüyorum” ya da “Dün gece ağladım” diyen pek çok kişi oldu. Bir kez adını koyduğunuzda onu hissedersiniz ve o da içinizde harekete geçer. Duyguların harekete ihtiyacı vardır. Neler yaşadığımızı kabullenmemiz önemlidir.Kişisel gelişim hareketinin en talihsiz yanlarından biri bizim, duygularımız hakkında duyguları olan ilk nesil olmamız. Kendimize, “Üzgün hissediyorum ama böyle hissetmemem lazım, daha kötü durumda insanlar var” gibi şeyler söylüyoruz. Oysa ilk hissimizde durabiliriz ve durmalıyız: “Üzgün hissediyorum. Beş dakika üzgün hissetmeme izin verin.” Yapmanız gereken başkalarının ne hissedip hissetmediği değil, kendi üzüntü, korku ve öfkenizi hissetmenizdir. Bununla savaşmak size yardımcı olmaz çünkü vücudunuz bu duyguları üretir. Bu duyguların düzenli bir şekilde yaşanmasına izin verirsek bizi güçlendirirler. Böylece birer kurban haline gelmeyiz. Düzenli bir şekilde mi?Evet. Bazen duygularımızı hissetmemeye çalışırız çünkü önümüzde bir “duygular çetesi” görüntüsü vardır. Üzüntümü hisseder ve kabullenirsem bundan asla kurtulamam ve bu kötü duygular çetesi beni alt eder gibi. Ama işin gerçeği bu duygular gelip geçer. Bir duyguyu hissederiz, bu geçer gider ve biz de bir sonraki duyguya geçeriz. Ortada bizi alıkoyacak bir çete yoktur. Şu anda yas tutmamamız gerektiğini düşünmek çok saçma. Yasınızı tutun ve devam edin.

portaj: Scott Berinato

Çeviri: Pınar Denizer

Kaynak: medyascope.tv/2020/03/30/david-kessler-bu-hissettiginiz-huzursuzluk-yastan-baska-bir-sey-degildir/



Sağlık ve sevgiyle…